Sağlık alanında yaptığı devrimlerle adından söz ettiren Küba, akciğer kanseri aşısı ile yeniden gündemde.
Mücadele Birliği’nin 2014 yılında Küba’ya giderek akciğer kanserini yenen Burhanettin Çevik ile yaptığı röportaj;
Akciğer kanseri olduğunu öğrenen ve tedavi yollarını araştıran Burhanettin Çevik, tedavisi için gerekli olan aşıyı almak istedi. Kendisine verilen bir kür iğne fiyatına Küba’ya giderek tedavi oldu. Kübalı doktorların buluşu olan kanser aşısının kendisine uyumlu olduğunu öğrendiğini fakat Türkiye’de fiyatların çok yüksek olduğunu belirterek “Küba’daki tedavi koşullarını araştırıp gitmesem burada çoktan toprak olmuştum” dedi.
Sağlık sisteminin iyi olmadığı, insanların teşhis ve tedavileri için hastaneye adım atmalarıyla başlayıp tahlildi, röntgendi, ultrasondu, sintigrafiydi, labaratuvarlar, görüntü merkezlerini, hastaneleri dolaşıp, kimi zaman da aciliyet ve tedavilerine bir an önce başlayabilmek için soluğu özel hastanelerde aldığı bir ülkede yaşıyoruz.
Teşhisi zor, tedavisi uzun sürecek hastalıklarda ise durum daha da vahim hale gelebiliyor. Rahatsızlığa teşhis konması ve tedavi aşamasına geçilebilmesi hem hastayı hem yakınlarını binbir cenderenin, üzüntünün, sıkıntının içine itiyor. Çoğu kez bir hastaneyle bu süreci tamamlamak mümkün olmuyor. Sağlık Bakanlığı, SGK’lı da olsanız artık teşhis ve tedavi aşamasında ödenmesi gereken ücretlerin bir çoğunu ödemiyor. Maddi açıdan pek sıkıntısı olmayanlar için de sonuç pek iç açıcı değil. Çünkü güvenilir bir bilgiye, sonuca ulaşabilmek gibi bir sorunla karşı karşıya kalıyorlar. Çağın hastalığı kanser ise hem hastayı hem yakınlarını maddi açıdan zorlayan, manevi açıdan ise son derece üzen ve yoran, acı içinde bir sürecin başlaması demek. Umudun gidip gidip geldiği bir süreç…
Tedavisi için umut doğmuş bir kanser hastasına ve yaşaşadığı sürece ilişkin haberi aldığımda görüşmek için telefon numarasını aldım. 2-3 gün boyunca her aramamda “Abonemiz şu an telefona cevap veremiyor…” mesajı karşıma çıkıyordu. Üçüncü günü de aynı mesaj karşıma çıkınca düşündüğüm şey hastanın artık telefona cevap veremiyor oluşuydu… Son derece umutsuz bir şekilde görüşme isteğimi ve telefon numaramı içeren bir mesaj attım.
Gebze’de yaşayan Burhanettin Çevik ile görüşmeye gittiğimde solgun, biraz halsizlik hisseden, yorgun görünümlü yaşlıca bir adam bekliyordum. Beni karşılayan ise gayet sağlıklı görünen, neşeli, önceden tanışıyormuşçasına sohbete girebildiğiniz birisiydi. Keza eşi Behice Hanım da öyle samimi…
Burhanettin Çevik çağın hastalığı diye tabir ettiğimiz kanserle mücadele edenlerden. Akciğer kanseri teşhisi konulan Çevik, tedavisi için çözüm ararken “kanser aşısı bulundu” haberi üzerine yaptığı araştırma sonucu Küba‘ya gitmiş. Döndüğünden beri her geçen gün sağlığına ve neşesine ailesiyle birlikte kavuşmaya başlamıştı.
56 yaşındaki Burhanettin Çevik yıllardır eşiyle birlikte restoran işletiyor. Kanser teşhisinin konulması ve tedavi süreci nedeniyle işi küçültmek ve yerlerini taşımak zorunda kalmışlar.
Burhanettin Bey ve Behice Hanım ile birlikte yaşadıkları süreç üzerine konuşmaya başladık.
Gayet neşeli, hareketli haldeki Burhanettin Bey için Behice Hanım “Küba’ya gitti geldi benim dünyam aydınlandı” diyerek özetliyor, hem yaşadıkları acıyı hem sevincini…
Sizinle Küba’daki tedavi süreciniz üzerine konuşacağız ama önce Burhanettin Çevik kimdir? Nasıl bir yaşamı vardı ve akciğer kanser teşhisi ne zaman konuldu?
Ben 1958 Muş, Malazgirt doğumluyum. 10 yaşında babamın da teşvikiyle sigara içmeye başladım. Babam çok sigara içerdi. O da 63 yaşında kanserden öldü. O zaman bu kadar kanser tedavisi yoktu tabii. Ben 15 yaşımda İstanbul’a kaçtım. Bir zaman gezdim buralarda. Kimseden bir şey istemeye alışık değiliz. Sokaklarda bir bankta yatmak da zoruma gitti. Sürekli dolaşmaktan ayaklarıma kan toplanmış. Sonra abim beni memlekete götürdü. Üç ay sonra iyileşip tekrar kaçtım İstanbul’a. Geliş o geliş. Babam da aşçıdır, burada bir çok işe girdim çıktım. Aslan Çimento’da çalıştım bir zaman. Sonra baba mesleğine başladık. Sarıyer’den Bakırköy’e kadar pek çok lokantada çalıştım. Bir çok mekanı bilirim burada. 1983’te evlendik… 1990’dan beri de kendi işletmemizde çalışıyoruz. İki tane kızımız var… Okuttuk büyüttük onları. Ben günde 2,5 paket sigara içerdim…
Yani sigara akciğer kanserinin nedeni?
Öyledir herhalde, yoksa yememize içmemize dikkat ederiz. Gerçi şimdiki zamanda bir çok şeyde katkı maddesi var. Soluduğun hava bile zehirli…
Gebze’ye ne zaman geldiniz?
Önce büyük kızım, sonra küçüğü üniversiteyi kazanınca buraya geldik. Onların gidiş gelişi kolay olsun diye… Bizim İstanbul’da kalmamıza ne gerek var. Çocuklarımız buralardan gelip gitmesin diye. Buraya yerleştik, işimizi buraya taşıdık…
Burhanettin Çevik 2013 yılının sonlarına doğru sırt ağrılarından şikayet etmeye başlamış… Yıllardır restoran işletmekte olduklarından sürekli ayakta durmak ve ağır kaldırmaktan kaynaklı bel ağırları da çeken Çevik’in Kasım ayında ise artık dayanılmaz bir hal alan ağrıları için bel fıtığı teşhisi konulmuş. Bacaklarında da şişme olduğundan ödem var denilerek tedavisine başlanmış. Sırtında ve göğsünde dayanılmaz ağrılar başlaması üzerine hastaneye giden Çevik göğüs hastalıkları hastanesine sevk edilmiş.
2 Aralık günü yapılan tetkiklerin sonucunu almaya gittiğinde ise “Akciğer Kanseri” teşhisi konulduğunu öğreniyor.
Beklediğimiz bir şey değildi açıkçası, sürekli sıcak ortamda çalışıyoruz. Üşütmekten kaynaklı bir rahatsızlık diye düşünüyordum. Bana “ameliyat olma şansın yok, ciğerlerinde 2 cm kist ve büyük bir yara var ve metastas yapmış (yayılma, başka bölgeye geçme) dediler. Kemoterapi yapılabilir o da hastalığınızın seyrini biraz hafifletir, o kadar”dediler.
Size tedavi olabileceğiniz bir yöntemi de önermemişler, umutsuz bir cevap. Siz buna ilişkin bir şeyler öğrenmeye çalıştınız mı?
Ben ne yapabileceğimi bilemeden geldim eve. Eşimle konuştuk biraz.
Behice Çevik: Ben o andaki üzüntümü şaşkınlığımı anlatamam… Dünyamız başıma yıkıldı. Eşime ne diyeceğimi bilemedim. Aklımdan hem binbir türlü şey geçiyor. Hem ne yapacağımı bilemez bir halde kaldım…
Burhanettin Çevik: Ben şanslı bir adammışım, televizyonda “Kanser Aşısı Bulundu” haberini gördüm. Küba’da bir kanser türünü iyileştiren bir aşının bulunduğunu ve bazı hastalarda olumlu sonuç alındığını söylüyordu.
Türkiye’de henüz uygulanmıyor bildiğim kadarıyla… Bir de bunun maddi yönü var tabii.
Behice Çevik: O anda maddi yönünden çok bu tedaviyi nasıl olabileceğini düşünüyor insan. Elimizdeki her imkanı seferber etmeye hazırız. Yeter ki tedavi imkanı olsun…
Bu arada tedaviye başladınız mı?
Evet kemoterapiye başladılar hemen. Zaten kanser olduğumu öğrenip tedaviye başladığımda bir çok kanser hastasıyla tanıştım, doktorlarla görüştük. Nerelerde hangi tür kanser tedavisi yapılıyor bunlara dair bilgimiz vardı. Haberde de Ege Üniversitesi’nden bir profesörün aracılığıyla Kübalı doktorların bu konuda seminerler verdiklerini öğrendik. Ege Üniversitesi Onkoloji bölümünden doktorlarla görüştük. Burada yapılan tetkiklere dair tüm evraklarımı götürdüm. Bize kanser aşısı hakkında bilgi verdiler.
Tedaviniz için umut doğdu yani…
Tabii, araştırmaya başladık, aşıyı nerede yaptırabiliriz. Nereden temin edebiliriz diye… Türkiye’de hiçbir hastanede bu tedavi uygulanmıyor. 2015 yılında başlanacağı yönünde bilgiler vardı… Yani bir SGK’lı olarak böyle bir tedavi imkanım olmadığını öğrendim. Zaten Türkiye’de bu aşı hiç yok. Ama Küba’dan getirtilebiliyor. Fakat çok pahalı ve size ulaşması uzun sürüyor.
Behice Çevik: Bizi en zorlayan SGK’dan hiçbir yardım alamayışımız oldu bu konuda… Tek bir tedavi yöntemi var. Ama yıllardır sigortalı olduğunuz devlet bunu hiç bir şekilde karşılamıyor…
Tedavinize ilişkin SGK’dan hiç yararlanamadınız mı?
Bu aşamasında hayır… Yani iğneyi SGK karşılamıyor. Zaten kendimiz tedarik etmek zorundaydık.
Küba’ya gitmeye nasıl karar verdiniz?
Küba’ya tedaviye gitmenin daha ucuz ve kolay olduğunu öğrenir öğrenmez…
Tüm dünyaya gönüllü doktorlarıyla sağlık hizmeti vermeye çalışan Küba sizin de umudunuz oldu yani…
Aynen öyle… Türkiye’de aşıyı tedarik edebilen yerler var. Bu işin de ticareti başlamış yani… Fakat çok pahalı. Eğer ben Küba’ya gitmeyi düşünmeseydim ya da bunu bilmeseydim, bir tek iğne için çok yüklü bir para ödemek zorunda kalacaktım… Hatta karşılayamazdık öğrendiğimiz rakamlara bakarsak… Çoktan ölmüştüm yani… Rakamları size söylesem bana inanmak istemezsiniz… Gerçi iğneyi getirebilen yerler belli sorup doğrulatma imkanınız var…
Aşıyı getirtebilen yerleri öğrendiniz, fiyatlarını da araştırdınız ve Küba’ya gitmeye karar verdiniz bir karşılaştırma yapar mısınız?
Nasıl karşılaştırayım, tartışma götürmez bu durum… Tedavinin maliyetinden tutun da Küba’da karşılaştığım ortam, sağlığıma kavuşmanın sevinci… Düşünün ki, ben ne İsyanyolca ne İngilizce hiç ama hiç dil bilmeyen bir adamım… Dünyanın öbür ucundaki küçücük bir ülke beni sağlığıma kavuşturdu. Üstelik kendi ülkemde bir iki aşıya ödeyeceğim parayla tüm masraflarımı karşıladım. Mükemmel bir şey… Bunu nasıl anlatayım ki.
Nasıl gittiniz Küba’ya?
Ege Üniversitesi’nde tetkiklerim yeniden yapıldı. Burada yapılan tetkiklerle birlikte Küba‘ya La Pradera Uluslararası Sağlık Merkezi’ne maille gönderdik. Çünkü sözü edilen aşının akciğer kanserinde sadece bir türüne ilişkin yanıt verdiğini ve kemoterapi sürecine olumlu yanıt vermiş olması gerektiğini öğrendik. Benim hastalığım Adeno Korsinom (küçük hücreli dışı) olarak tabir ediliyor. Kemoterapide olumlu sonuçlar da almıştım. Tetkiklerimizi inceleyip iki gün içinde bize yanıt verdiler. Aşının benim hastalığımla uyumlu olduğunu ve tedavi için gitmek istiyorsam iki ay içinde bir tarih vermemi istediler.
Ne zaman gittiniz?
Büyük bir sevinç kaynağı tabi benim için, hemen en yakın tarihi verdim. 15 Haziran – 22 Haziran tarihleri arasında Küba’daydım. Yola çıkınca dedim ki, hadi bakalım bir kelime yabancı dil bilmiyoruz ne olacak? Ama diyorum ya ben şanslı bir adamım, uçakta Türklerle karşılaştım…. Hastaneye nasıl giderim? Derdimi nasıl anlatırım onu düşünüyorum tabii… Ama beni havaalanında sağlık görevlileri karşıladı. Bir şey anlamıyorum, anlatamıyorum… Yine şansıma Türkçe mırıldanmalarımdan anlamışlar Türkler yardım etti. Hastanede yine Zeynep adlı bir kızımız yardımcı oldu…
Hastanedeki tedavi sürecinizi de anlatır mısınız?
Hastane çok güzel bir yerde ağaçlıklı bir alanda bir bina, her şey tertemiz. İnsanları o kadar güler yüzlü ki, hasta olduğunuzu unutuyorsunuz ağrılar olmasa… Tetkiklerim orada yeniden yapıldı. Sürekli bir hemşire, sağlık görevlisi var sizinli ilgilenen, bir film çekilecekse, tahlil yapılacaksa bir bölümden ötekine mutlaka bir refakat eden var. Sizi ilgili bölüme götürüyor oradaki görevliye durumunuzu aktarıyor. Görevli gayet güler yüzlü, kibar bir şekilde işlemlerinizi yapıyor. Sonra yine refakatle yerinize geliyorsunuz. Benim tedavim sırasında karşılaştığım Zeynep yardımcı oldu… Onun aracılığıyla cevaplıyordum sorularını… İnanılmaz bir ihtimam var… Her şey tertemiz pırıl pırıl. İnsanlar sürekli size moral veren bir güler yüzlülükte. Zaten hastane gibi değil ki, bir tatil köyü gibi.
Kanser hastasının pek tatil köyü görecek hali kalmaz ama…
Gerçekten öyle ama… Bizim hastaneleri düşününce inanılacak şey değil tabi ama Küba’da öyle. Benim kaldığım hastane de öyle, gezerken gördüklerim de… Bir tatil köyünü düşünün… Orada istirahattesiniz… Hasta yatağınız da bir revir yatağı… Başınız ağrımış, ufak bir rahatsızlık olmuş da revire gitmişsiniz… Öyle yani… Burada kemoterapi gördüğüm hastane mesala hakikaten iyi bir hastanedir. Yurtdışından tedavi için gelen hastaları var… Ama bizim en iyi hastanemizle dahi kıyaslayamam…
Kanserin en iyi ilaçlarından biri moral derler, size iyi gelmiş Küba…
Hakikaten öyle, her şeyden önce insan olduğunu anlıyorsun. Stres yapacağın hiç bir şey yok… Hiçbir şey için koşturmuyorsunuz… Acaba bunun içinden nasıl çıkarım, nereye gideyim, kime sorayım böyle şeylerle uğraşmıyorsunuz… Bir soru sorsanız güler yüzle cevaplanıyor, herkes birbirinin kırk yıllık dostu, yardımcı oluyor… Moral olarak iyi geldi diyemem, Küba’da yeniden doğdum ben. Böyle anlatayım artık…
Peki Behice Hanım, sizi üzüntülü günlerinize döndüreceğiz ama biraz o sürece ilişkin sizden de bir kaç cümle alalım mı?
Behice Çevik: (Derin bir nefes alarak) Üzüntülü kısmına girmeyeyim… Bizim için korkunç günlerdi, babamız hasta oldu, dünyamız karardı… Kimselerin başına gelmesin… İnsan ancak başına gelince anlıyor, dünyası nasıl kararır bir ailenin. Çok zorlu süreçler geçirdik. Burhan’a hep moral vermeye çalıştık ailecek, o da bize ağrılarını, acıları çok yansıtmamaya çalıştı. Ama dayanılmaz acı çektiğini biliyoruz. Çok zayıfladı, güçten düştü. Küba’ya gitmeden önceki günlerinde içimdeki acıyı size tarif edemem. Karşımda zayıf bir adam boyununun üzerinde bembeyaz koskocaman bir kafa… Renk hiç yok… Öyle çaresiz bir şekilde yolculadım ki… Acaba dönecek mi demekten alamadım kendimi…
Umut var ama, aşının uyumlu olduğunu öğrenmişsiniz?
Behice Çevik: Ah canım… Can çıkmadan umut bitmezmiş, orası öyle. Ama dünyamız karardı dedim ya… İki kızımız var, küçüğü kalp hastası. Babamızın bu hastalığında çok sarsıldı, bir de onun korkusunu yaşadık… Yoğun bakımda kaldı… Onun da acısı karmakaraşık etti bizi… Maddi durum dersen beni ayrı bir yordu… Burhan’ın ilgilenecek durumu yok, o ağrılarıyla acılarıyla savaşıyor. SGK’dan hayır yok. Tedavi sürecinde kala kaldık öylece… Bunca yıl sigorta ödemişiz, vergi vermişiz devlete. Kanserim öleceğim bir çare diyorsun… Tedavi yok… Tedavi yolunu ben buldum maddi destek diyorsun… O hiç yok. Açıkçası kalakaldık yüz üstü. Küba’ya gidebilmesi için kredi çektik, yemek verdiğimiz fabrikalardan borç para aldık. Zaten Küba’da aşı olmasaydı buradaki tedaviye paramız yetmezdi kesinlikle… Elimiz kolumuz bağlı ölümü gözleyecektik.
Tedavisini olup döndüğünde nasıldı?
Behice Çevik: Bu sevinci tarif etmek mümkün değil tabii. Bembeyaz kocakafalı bir adam göndermiştim, Küba’dan eşim geri döndü… (Birbirlerine sarılıp gülüyorlar.) O halsiz zayıf bitkin hali gitmiş, gayet sağlıklı yüzüne renk gelmiş, gülümseyen bir adam… Eşim geri döndü… Bu sevinç tarif edilemez… O anda yaşadığım her şey geride kaldı, bütün korkularım acılarım. Birkaç gün hiç bir şey düşünmedim desem yeridir sevinçten, ne borçlar, ne işyerini küçültmek, ne yorgunluk… Sadece sevinç, binlerce kere iyi ki, Küba var dedim. İyi ki, insanları iyileştirmek için çabalayan, bilgilerini tecrübelerini dünyayla paylaşan Kübalı doktorlar var…
Burhanettin Çevik: Ben çok ilgili değildim bu konuyla ama öyle gerçekten, dünyanın her yerinden insanlar geliyor oraya, farklı hastalıklardaki tedavileri için. Küba’ya gelenler, sağlıklarına kavuşmuş, mutlu insanlar olarak dönüyorlar ülkelerine. Hem müthiş bir ilgi var, hem çok düşük bir maliyetle tedavi olunuyor… Orada para kazanmak değil amaç, insanları sağlıklarına kavuşturmak… Bana yardımcı olan Zeynep de bir ameliyat geçirmiş orada… Maliyeti Türkiye’den çok daha az… Gördüğü tedavinin kalitesi de ayrı…
Peki bize Türkiye’deki fiyatlarını ve Küba’daki tedavinizin tutarını söyler misiniz?
Dedim ya inanmayacaksınız. Siz de araştırın ve inanın… Küçücük bir ada ülkesi dünyaya sağlık hizmeti veriyor… Hem de bütün ülkelerden daha az maliyetle.
Benim her seferinde 4 tane olmak üzere 16 aşı olmam gerekiyor. Kollarımdan ve bacaklarımdan yapıyorlar aşıyı. 4 kür olması gerekiyor. Yani 16 aşı almam gerek. Küba’dan 16 aşıyı 8500 $‘a aldım. Küba’ya gidiş gelişim 25.000 TL civarında bir miktar tuttu. Buna yakın bir parayı zaten burada yapılan tedaviler sürecinde harcadık. Türkiye’de bu aşının bir tanesi 15.000-16.000 TL civarında satılıyor. Türkiye’de bizim öğrendiğimiz en düşük fiyatlar bu civarda. Daha yüksek fiyata satanlar da olabilir…
Peki tedavi olmak isteyenler sizin gibi Küba’ya mı gitmeli? Türkiye’de tedavi olmak imkanları yok yani…
Ben Küba’ya gitmelerini öneririm tabi. Burada şu an bunun tedavisini yapan bir hastane yok. SGK zaten karşılamıyor. Ancak aşıları getirten firmalar var. Bir de hatırlatmak isterim. Küba’ya tedavi için gönderen aracı sağlık şirketleri var. İşin ticareti diyeyim. Ama Küba’da da karşılaştım. Hastayı götürüyorlar ama boşuna… Zaten tedavi aşaması geçmiş, ya da orada yapılabilecek bir tedavi yok. Ama işin ticaretini yaptıkları için buna bakmıyorlar sanırım. Küba’daki hastaneler hasta gelmeden önce tetkiklerini istiyorlar. Eğer tedavi edebilme imkanı olan bir hastalıksa ancak o zaman gelmesini istiyorlar. Aracı şirketler sanırım bunu hastaya iletmiyor. Hasta da bir umut geliyor.
Behice Çevik: İnsanların hastalıkları, acıları, umutları üzerinden para kazanıyorlar ne korkunç. Dahası devlet buna yol açıyor. Bu kadar sigortasını, vergisini ödeyen insanlar hastalandıklarında SGK’dan fayda yok… Özel hastaneler, aracı şirketlere başvurmak zorunda kalıyorlar…
Sağlık Bakanlığı’na başvurmadınız mı durumunuza ilişkin?
Bunu da araştırdım, SGK ne kadarını karşılar diye. Akciğer kanserine ilişkin tedavilerden bazılarını karşılıyor. Ama onun için burada yapılan tetkikler yeterli değil, bir de devlete ait bir eğitim ve araştırma hastanesinden aynı raporları çıkartmak lazım. Onlara bakılacak, doğrulanacak, kurul karar verecek vs. vs. Ben bunu bekleyecek olsam şimdi çoktan ölmüş toprak olmuştum… Burada bitmiş sağlıkta devlet hizmeti… Yıllardır sigortalı çalıştım, işletme açtım vergi ödedim… Devlet vergiyi niye alır? Kamu hizmetlerini verebilmek için. Ama insan için en önemlisi sağlık… Sağlık hizmeti alamıyorsun… Devlet hastaneleri kalabalık, işlemler bitmiyor… Sonuç alamıyorsun… Özel hastanelere gitmek zorunda kalıyor insanlar. Paran varsa doktor ilaç var, paran yoksa ölümü bekle…
Peki aşılarınızdan sonraki süreç hakkında nasıl bilgi alacaksınız?
Burhanettin Çevik: Küba’ya sonuçlarımı göndereceğim tekrar. Ya da buraya doktorlar geliyor, seminerler, tıbbi çalışmalar için, onlar geldiğinde gidip raporları gösterebileceğimiz isimler var elimizde. Ama ben Küba’ya gideceğim… Salsa yapmaya…
Behice Çevik: Küba’dan geldiğinden beri neşesi yerinde… Biz de moral buluyoruz. Şimdi bir Salsa esprimiz var… Bekliyorum o gitsin, arkasından ben de gideceğim…
Burhanettin Çevik: Orada başka bir hayat var. İnsanlar hep güler yüzlü. Sabah uyan karşılaştığın herkes “Merhaba” der… Samimi bir şekilde sohbet eder. Tedavim bittikten sonra Zeynep kızımızla biraz dolaştık çevreyi… Bir çay bahçesine oturduk. Kim geçse merhaba diyor… Bir kadın geldi. Birşeyler söyledi bana Zeynep tercüme etti… “Salsa yapalım mı?” demiş. Burada olsa aman yarabbi… Deli bu kadın deriz… Müzik yok bir şey yok. Oturduğun yer çay bahçesi yani… Çay bahçesindesin, hem de bir kadın gelip bir erkeğe dans edelim mi diye teklifte bulunuyor… O zaman çok garip gelmişti… Ama insanlar mutlu yaşamayı biliyorlar.
Salsa için giderim diyorsunuz yani…
Burhanettin Çevik: Evet, hanıma derim ben salsa yapıyorum biraz bana para gönder… Olmadı o da gelir. Çocuklara deriz biz burada salsa yapıyoruz biraz bize para gönderin… Şaka bir yana çok güzel bir ülke. Binalar eski, arabalar eski. Teknoloji geri ama insanları mutlu, birbirini seviyor. Birbirine, kendine ayıracak zamanı var… Kültürleri bizden çok farklı, öyle malım olsun, mülküm olsun, şu kadar param olsun, böyle bir stres, böyle bir hırs, çaba yok… Yaşlı yaşlı insanlar yürüyüşte güler yüzlü… Yaşamlarını sadeleştirmişler… Yaş ortalaması 96. Şimdi gidilmez mi Küba’ya…
Behice Çevik: Tamam canım, senin iğneler bitip tetkiklerin yapılınca Küba yolu gözüktü…
Sizi biraz acılı günlere geri götürdük ama istedim ki, insanların acı çekmeden, kıvranmadan ve korkunç miktarlarda paralar ödemeden de tedavi olunabildiğinden haberleri olsun… Bunlar Küba’da yapılabiliyorsa her yerde yapılabilir. Buna dikkat çekmek istedik sizin aracılığınızla… Şimdi gayet neşeli, mutlusunuz ve uzun yıllar böyle devam etmesini dilerim. Sohbetiniz için de teşekkürler.
Eğer fırsatınız olursa mutlaka gidin Küba’ya, ben ne kadar anlatsam yaşamak aynı şey değil… Asıl gidip görünce anlatabilirsiniz… Başka bir ülkeye gideceğinize Küba’ya gidin, oradaki doğayı, doğallığı, samimiyeti, oradaki mütevazi ama insanca mutlu yaşamı görün…
Her ikinize de teşekkür ederim… Küba’ya tekrar giderseniz haberleşelim yine… Sağlıklı günler dilerim ailece…
Biz teşekkür ederiz.. Unutmayın burada tanıdık bir mekan var.. Bekleriz her zaman.