Gazeteci Tümer Doğru, dünyanın moda merkezi konumundaki Paris’in farklı yönlerini kaleme aldı. İşte Tümer Doğru’nun izlenimleriyle Paris;
Bir müzeler şehrindeydim dün akşam…
Yoksa dev kütüphaneleriyle bir entelektüeller şehri mi demeliyim ?
Ya da daha hafifinden oteller, restaurantlar, cafeler şehri tanımlaması mı daha uygun olur?
Zevkiniz, birikiminiz, görgünüz ne olursa olsun sizi avucunun içine alan bir büyüye sahip bu şehrin sokaklarından çiçek ve ekmek kokusu yayılır genzinize..
Ve siz bu kokuyu nerede olsa tanırsınız..
Müslüman’ı Hıristiyan’ı Arap’ı zencisi çekik gözlüsü baygın bakışlısı yan yana yürürsünüz Arnavut kaldırımlı caddelerinde..
Yan bakış yoktur inancından ötürü kimseye ya da derisinin rengi yüzünden..
Kanunlar karşısında herkes eşittir..
Dün gece bir müzeler şehrindeydim, dünyanın gıpta ettiği Louvre’unda tüm dünya uygarlıklarının bir parçasının tanımlandığı eserleriyle..
İdeal bir sosyal yaşamın ana karası değil elbet Paris..
Ama dünya toplum tarihinde aldıkları yol da yabana atılır gibi değil..
Her köşe başında bu kadar mı temiz leziz buram buram mis gibi kahve kokan bu kadar mı içten cafe’leri olur bir şehrin.. Ya da orada yaşayan Türklerin deyimiyle kahveleri.. unutmayın oturarak kahve içerseniz 2 misli ödeme yaparsınız.. bara yaslanıp ayakta için, ucuz ama kaliteli kahvenin tadını çıkarın.
İnsanların birbirine metro ya da otobüste selam vermeden geçmediği bir şehirdesiniz.. Otobüse bindiğinizde şoföre bonjour (merhaba) demeyi unutmayın.. Nezaket buranın altın kuralı.. Türkiye’deki gibi yapmayın. Bunu girdiğiniz her dükkanda da mutlaka söyleyin çıkarken de au revoir (hoşçakalın) demeyi unutmayın.. Şimdi hatırladım her sorunuzun sonuna s’il vous plaît (lütfen) eklemeyi de ihmal etmeyin.. Türkiye’de işinize yaramasa da orada yarar inanın bu basit kelimeler..
Paris metrosu dünya’nın en büyük en gelişmiş 2. metro ağı..
İlki Moskova metrosu bildiğiniz gibi..
Toplu bilet alın.. Ucuza gelir ve metrodan dışarı adım atmadan tüm Paris’i içten fethedin..
Kısacası tek bir biletle metrodan çıkmadan her yere gidebilirsiniz..şehirde ulaşamayacağınız nokta yok gibi..
Dev meydanlar Paris’in her yöne açılan dev kapıları gibi..
Bulvarlar şehri de desek doğru olur..
Her meydanda ya Fransız edebiyatının ünlü bir isminin ya da Fransız toplumuna liderlik etmiş bir şahsiyetin heykeli.. Asker veya siyasetçi fark etmez.
Ezilen toplum, çekilen sıkıntı, acı, kan, gözyaşı bunlardan bahsetmeyeceğim bu şehrin sokaklarında özgürce dolaşırken..
Artık geride kalana değil şimdiki zamana ve ileriye dönmüş yüzünü bu toplum..
‘Jardin des plantes’ yani bitki bahçesi, ya da “Jardin du luxembourg.” Bunlar çok geniş, yürüyüş yapabileceğiniz, dev sergilerin açıldığı, Paris’in içinde, yeşilin her tonunun bulunduğu parkurlar.. İnsana ve doğaya verilen değeri yerinde görmenizi tavsiye ederim..
Sanatçıların (gerçek sanatçı, edebiyatçıların ve hemen her ünlünün çok eskilerden beri oturup kitap yazdığı yeri görmek hatta o atmosferi fazlasıyla duyumsayarak bir de kahve içmek isterseniz 6. Paris’teki “Cafe de Flore” mutlaka uğramanız gereken bir mekân.. Malum Paris 20 ana bölgeden oluşur. Bu 20’nin dışında kalan kısım banliyölerdir.. Ama şunu da belirtelim tam anlamıyla bizdeki gibi değerlendirmeyin.. Banliyö bölgeleri de güzeldir yerleşim plânı ve manzara açısından.. Tarihin derinliklerinden günümüze taşınmış semtler vardır bizde de..
Ama daha zengin bir tarih yolculuğu arıyorsanız Seine nehrine kıyısı olan “saint-germain des prés”, tarihi çok zengin olan bir semttir..
ChampElysees’de dolaşmak ister misiniz?
Dünya moda merkezi Paris’in en geniş kaldırım ve caddelerinde her yer sizinmiş gibi dolaşın.. Zaten merak etmeyin.. Aynı dili konuşan insan sayısı çok az teknik olarak ama aslında herkes orada aynı dili konuşur.. Çünkü orası herkesindir.. özgürlüğün dili hakimdir orada..
Örneğin evinize ya da kaldığınız otele dönmek istediniz.. O da ne ?
Az önce sizi oralara getiren hiçbir otobüs ve metro çalışmıyor.. Neden?
Greve girmişler öğleden sonra? Nasıl yani? Öyle işte. Demokrasi isteyen siz değil miydiniz?
O kadar gelişmiş demokratik haklara sahipler ki bu haklarını sonuna kadar kullanıyorlar işte..
Hadi bakalım çalışan bir otobüs, metro, tren bulana kadar tabana kuvvet.
Paris soğuktur aslında.. Hem havası hem kendisi..
Siz emek vermelisiniz ona.. Aynen aşka dair sevgiye dair emekleriniz gibi..
Zamanla sevecektir sizi.. İşte o zaman adı belirsiz çiçeklerin ve ekmek kokularının buram buram içinize aktığını hissedebileceksiniz..
Bir bina düşünün siluetinde neredeyse tarihin tüm süreçleri yaldızlarla işlenmiş.. Şirinliği ne minyatürlüğünden ne de küçücük dairelerinden..
Ferforje demirleri de atlayın çünkü güzellikleri ayırt edilemez her birinin..
Bir bina düşünün aynen aşağıdaki gibi.. İşte Paris bu kadar muntazam bu kadar iddialı ama yalın bir bakış açısının eseri..
Eiffel’den mi bahsetmedik doğru ya.. Paris’in simgesi. 1889’da yapılmış bir demir yığını ama büyükçe bir demir yığını..
şöyle uzaktan bir görün yeter. Zaten dümdüz bir ovaya kurulu Paris’i tepesine çıkınca daha net göreceğiniz bir kule sadece, ama muhteşem bir turizm rantına çevirmek de akıl işi..
Pahalı bir şehir Paris.. Ama tüm Metropollerde olduğu gibi düşük standart bir yaşama sahipseniz de (parasal anlamda söylüyorum bunu) alım gücünüze karşılık gelecek bir yaşam sürmek mümkün. Kısacası nasıl ve ne yaşamak isterseniz, nasıl vakit geçirmek isterseniz ona uygun yerler fazlasıyla mevcuttur Paris’te..
‘’Paris’e geldim, bütçem geniş’’ diyorsanız “café de la paix”örneğin, çok ünlü, ve tarihi bir cafedir..9. pariste. Yine tüm ünlü yazarların uğrak yeridir bu mekân…
Bu tarih atmosferinden bir an için sıyrılıp ki hiç bunu isteyeceğinizi düşünmüyorum ama gözlerinizin modern mimari görmek istediği anlar olduğunda kendinizi sürükleyeceğiniz yer La Defense’dır.. Amerikanvari iş kuleleri yine ileri mühendislik örnekleri.. Bölgede tek ama muazzam bir alışveriş merkezi de bulunmakta..
Sömürge mantığının hakim olduğu savaşların içinden geçmiş, birçok toplumsal isyana ve dönüşüme tanıklık etmiş, bir örümcek ağı gibi şehri kuşatan metrolarını senelerce yerin altında çalıştırdığı arap ve zenci işçilerine borçlu, burnu havada ki bazen hak ettiği de ölçüde havada bu toprakların insanlarının hissettiği çiçek ve ekmek kokusu Paris madalyonun bir yüzüydü.. Keşke tek taraflı olsa şu madalyonlar.. Belki Dünya’nın ve toplumların çirkin yüzü hiç olmaz ya da gizli kalırdı. Süslü vitrinlerin ardındaki gerçek günışığıyla hiç buluşmazdı..
“Paris madalyonunun arka yüzü” yazımızda buluşmak dileğiyle..