İstanbul’dan her akşam 21.00’de kalkan yataklı Dostluk Ekspresi’ne atlayın, sabah Selanik’tesiniz. Kaleye çıkıp körfezi seyredin, sahilde yürüyüp Theo Angelopulos’un filmlerini, İzmir’in eski rıhtımını hatırlayın, Atatürk’ün evini ziyaret edin, hal çevresindeki meyhanelerde leziz ahtapot ve kalamarlar eşliğinde uzo yudumlayın… Selanik rehberi MB Yayınları’nca geçen hafta yayımlanan gazeteci Serhat Öztürk, Hürriyet Seyahat için yazdı.
Kağıt üzerinde Selanik’i kavramak kolay. Ortadan bir Roma yolu Egnatia geçiyor. Üst tarafı kargacık burgacık sokaklarıyla eski kent. Burada yüzyıllarca Müslümanlar yaşamış. Yahudilerin yaşadığı yolun alt bölümü ise 1917 yangınından cetvelle çizilerek sıfırdan inşa edilmiş. İkisi düşman kardeşler gibi.
Kenti tanımak için en iyisi dolaşmaya Yukarı Selanik’ten başlamak. Orada Selanik’in belleği var. Örneğin Olympou Sokağı’ndaki Paçacı Diko. Paça ve işkembe çorbasının yanı sıra, şahane sulu yemekleri, muhteşem müşterileri ve hayattan kam almış personeliyle… Öğle yemeğinde masasına kurulup, beyaz şarap yudumlamaya doyulmaz.
KENTİN BÜYÜSÜ KALEDE SAKLI
Kentin koruyucu Azizi Ayios Dimitrios’un kilisesi de burada. Oraya gitmemek İstanbul’a gelip Ayasofya’yı görmemek gibi bir şey. Atatürk’ün doğduğu ev kilisenin biraz üstünde. Evin artık kapalı olan ana girişinin karşısında bölgenin en güzel kahvesi Pringipos var. Onca yokuşu çıkınca, burada metaxa’yla soluklanmak iyi geliyor. Çünkü daha kaleye epey yol, girip çıkılacak dolu sokak, görülecek onlarca tarihi eser var.
Kaleye çıkıp Termaikos Körfezi ve tüm kente bakmadıysanız, Selanik’in büyüsünü asla kavrayamazsınız. Dönüş daha tatminkar, çünkü Ege’nin sularına batmakta olan devasa turuncu kütleye karşı yürüyorsunuz ve yolun ortalarında, Tsinari’deki tavernalarla dolu meydancıkta, dev çınarın altında bir masanın sizi beklediğini biliyorsunuz.
Egnatia’nın altına, yani Aşağı Selanik’e nasıl olsa ineceksiniz. Hatta zamanınızın büyük bölümü burada turlamakla geçecek. Kordon boyu Selanik’in en popüler yeri. Kentte surların yıkıldığı, gaz lambalarının yanmaya başladığı 19. yüzyılın ikinci yarısından beri böyle bu. Limanın girişinden Beyaz Kule’ye kadar gözünüzün gördüğü her yer kafe-bar. Daha da şaşırtıcı olan bunların önüne atılmış masa ve sandalyelerin günün her saatinde dolu olması. Sanki bir kurum onlara gün boyu oturup cafe frappe höpürdetmeleri için para veriyor. Sahil boyunun en sıra dışı mekanı, limanın B rıhtımındaki Kitchen Bar. Deniz kenarında oturup, tüm sahili görebiliyorsunuz. Hemen arkasında liman antrepolarından devşirilmiş modern sanat galerisi, karşısında Fotoğraf Müzesi var.
Limanın karşısı Plateia Eleftherias (Hürriyet Meydanı) zamanın ruhuna uygun olarak kocaman bir açık hava otoparkına dönüşmüş. Kordon’un başladığı köşedeki beyaz stilize bar ise gerçek bir tehlike. Her saat davetkar, öğleden sabaha dur durak bilmiyor. Müdavimleri elde içki sokakta sallanıp duruyor.
ALIŞVERİŞİN ADRESİ
Kordon boyunun sonu Beyaz Kule. Orayı tavaf ettikten sonra, bir kafede soluklanın. Caddenin karşısına geçip Dore’de bir siyah İrlanda birası isteyin. Yeterince dinlenince, bir üst caddeden liman istikametine yürüyerek alışverişin keyfini çıkarmak için Mitropoleos ve Tsimiski caddelerine gidin. Aşağı Selanik’te dolaşmak mütemadiyen bir caddeden batıya gidip diğerinden doğuya dönmeyi gerektiriyor. Batı tarafında acıkırsanız Karypi Sokağı’nın köşesindeki ters L biçimindeki pasaja gidip Ouzo Melathron’a takılın. İkindi vakti şahane bir mekan. Diğer seçenek Vasiliou Irakli sokağından girilen, İstanbul’daki eski Krepen’i andıran pasaj. En iyisi ikisini de görmek.
Aşağı Selanik’in en turistik mekanı Aristotelaus Meydanı. Çevresi akşam iyice canlananıyor, ancak mekanların hiçbir özgün yanı yok. Tsimiski Caddesi ile Egnatia arasına sıkışan bölüm aynı bizim Tahtakale, Mısırçarşısı civarı. Meydanın iki yanında Demir Çarşı var. Sol tarafta meyve sebze bölümü yer alıyor. Çarşının diğer kısmı ise tamamen et ve balık ürünlerine ayrılmış. Buradaki çeşitlilik baş döndürücü.
Tekrar doğu tarafına yaklaştığınızda, eğer alışverişten başınızı alabilirsiniz İstanbul’dakinin küçük bir kopyası olan Ayasofya’yı ve eski Roma Sarayı yıkıntılarının yer aldığı bölgeyi turlayabilirsiniz. Navarinou Meydanı ile İktinou Caddesi civarı bu mevsimde sokağa taşmış masaları ve çoğu üniversite öğrencilerinden oluşan genç nüfusuyla çok renkli.
Ayaküstü bir şeyler atıştırmak isteyenler mutlaka Everest fast food zincirine uğramalı, sandviçleri harika. Tabii bir de olağanüstü pastaneler ve onların harikalar diyarını anımsatan vitrinleri var. Tatlı tuzlu kurabiyelerin lezzeti anlatılır gibi değil, ama simitten kesinlikle uzak durun. Üzülürsünüz.
YENİ TİRE VE MUDANYA
Selanik’te yolunuz sık sık Egnatia Caddesi’nden geçecek. Şehrin sadece aşağısıyla yukarısını ayırmıyor, doğusuyla batısını da birbirine bağlıyor. 1920’lerden kalma ucuz oteller, orta sınıfa hitap eden büyük mağazalar, kiliseler, şapeller sıralanmış üstüne. Yürürken Roma, Bizans, Osmanlı ve Helen mimarisinden örnekleri görebilirsiniz. Ancak metro kazısı nedeniyle trafik sürekli tıkalı, gürültü turlamanın tadını kaçırıyor.
Kalıyor şehrin doğusuna ve batısına bakmak. Doğu kapısının hemen çıkışında, eskiden Yahudi mezarlığı varmış. Şimdi 95 bin öğrencinin okuduğu Aristotelaus Üniversitesi yükseliyor. Karşısındaki Arkeoloji Müzesi türünün iyi örneklerinden. Yanıbaşındaki fuar alanında kentin alameti farikalarından Zangolopoulos Şemsiyeleri’ni göreceksiniz. Zaten alt kapıdan çıkıp Vasili Sofia caddesi boyunca ilerleyeceğiz. Burası şehrin varlıklı kesiminin oturduğu bölge. 19. yüzyılın sonunda surlar yıkılıp da kent genişlemeye başladığında bütün zenginler burada kendilerine villalar, konaklar, yalılar yaptırmış. Bunlardan 15’i hâlâ ayakta, yol boyunca hepsini tek tek göreceksiniz. İçlerinde Murdoch Villası, Kapancı Köşkü, Casa Bianca ve elbette Abdülhamit’in Selanik’teki sürgün mekanı Allatini Villası özellikle önemli. Selanik tarihinde önemli yer tutan Sabetayistlerin, ünlü Yeni Camii’ni de Arheologikou Mousiou Sokağı’nda görebilirsiniz. Bütün bunlar çok zamanınızı almayacak. Sonra bir otobüse binip Karaburnaki tarafına doğru gidin. Marina çevresi şimdi cıvıl cıvıldır. Mayonuzu ve havlunuzu aldıysanız Ege’nin serin sularına dalabilirsiniz. Otomobiliniz varsa Halkidiki Yarımadası’nın içlerine doğru ilerleyip Yeni Tire’yi, Yeni Mudanya’yı görün. Sahilde, içlerinde Türkçe’nin de olduğu çok değişik bir dil konuşan ihtiyarlara kulak misafiri olun.
BATAKHANE SEMTİNE MAKYAJ
Batı Kapısı ve Vardar Meydanı’nın aşağısı bir zamanlar batakhane semti Bara’ydı. Eski fabrikalar, demiryolu binaları bugün ciddi bir makyajla kültür sanat merkezine dönüştürülmeye çalışılıyor. Bilka ve Mylos kentin yeni mekanları. Galeriler, atelyeler, caz konserleri… Yanı başlarında ise gece kulüpleri var.
Vardar Meydanı’ndan yukarı doğru çıkarsanız Selanik’in 1997 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçilmesinden sonra hareketlenen Moni Lazariston’a varıyorsunuz. Hazirandan eylüle kadar süren festival burada gerçekleşiyor. Geçen yıl Nick Cave konser vermişti. Bu yılın programına göz atmakta fayda var. Kim bilir belki İstanbul’da kaçırdığınız birini yakalarsınız…
TAVERNALAR DEMİR ÇARŞI’NIN ÇEVRESİNDE
Akşam olduğunda tıpış tıpış kentin batısına yöneleceksiniz. Ladadika’ya varmak için sırtınızı gümrük binasına verip baharat kokusunu izlemeniz yeter. Burası Aşağı Selanik’in büyük yangından kurtulan tek yeri. Eski, yıpranmış binalar yıllar sonra birden değerlenmiş, kentin en lüks restoranları ve gece kulüpleri burada açılmış. Mutlaka uğramanız gereken mekan Zythos. Yemek yemeniz şart değil, bir İspanyol kalyonunu andıran barında oturup Saganaki’yle şarap içmeniz de yeter. Restoranların çoğunda gece yarısından sonra topluluklar Yunan müziği çalıyor. Yunanlıların en erken 23.00’te akşam yemeğine oturdukları düşünülürse bunda şaşırtıcı bir yan yok. Demir Çarşı, yani hal binası, Tsimiski ile Egnatia caddeleri arasındaki bölümde. Sebzecilerin bulunduğu bölümün hemen dibindeki sokaklar taverna kaynıyor.
Kaynak: Hürriyet
Error, group does not exist! Check your syntax! (ID: 7) Error, group does not exist! Check your syntax! (ID: 6)