Neredeyse hiç insan eli değmemiş doğası ve sonsuz mavilikteki büyülü deniziyle Baltık ülkelerinde tatil düşünenlerin ilk adresi Letonya…
Alabildiğine uzanan ormanlar, tertemiz bir hava, ırmaklar, gösterişli binalar ve büyülü bir deniz… Letonya’yı anlatmak için bunların yanına bir de huzuru eklemek gerekir. Başkent Riga için söylenecek ilk şey ise mimari açıdan bir açık hava müzesi olması.
Letonya, doğasının büyük kısmına el değmemiş az sayıdaki ülkeden biri. Arazileri kanunlarla korunan ülke, bu yüzden turistler için adeta cennetten bir köşe… Bir dönemin kudretli ve zengin şehri Riga ise başkent olarak yüzyıllarca yaşanan istilalara, savaşlara rağmen hâlâ dimdik ayakta ve yeniden keşfedilmenin keyfini sürüyor. Bu ilginin en büyük göstergelerinden biri ise Türk Hava Yolları’nın haftanın her günü, üstelik yüzde 80 doluluk oranıyla İstanbul-Riga arası sefer yapması. İşte Letonya ve başkenti Riga’dan Sabah Gazetesi yazarı Yusuf İzel’in gezi notları;
Eski şehir rüya gibi
Orada geçirdiğimiz dört gün boyunca, sadece tarih, kültür ve doğaya doymakla kalmadık, arka sokaklara dair de çok şey öğrendik. Letonya, 20. yüzyılda iki tane dünya savaşı görmüş, 1940’tan 1991’e kadar Sovyetler Birliği tarafından işgal edilerek Demir Perde altına alınmış bir ülke. Bugün ise Avrupa Birliği’nin küçük ama stratejik anlamda önemli bir ülkesi. Başkent Riga, yaklaşık 800 bin nüfusuyla ülkenin maestrosu durumunda. 1201 yılında kurulan Riga’nın kalbi, Old Town denilen eski şehirde atıyor. Burası bir huzur bölgesi. Trafiğe tamamen kapalı olan tertemiz caddelerde yürüyüp bol bol fotoğraf çektik.
Gösterişli binaları, St. Peter’s Kilisesi, Brotherhood of the Blackheads Evi, Dome Katedrali, Büyük ve Küçük Guildhalls ile St. Jacob’s Kilisesi’ni hem içeriden hem dışarıdan hayranlıkla seyrettik. Her köşe başında bizi buyur eden kafelere kurulup etrafı izlemek ise ayrı bir zevkti. Şehir merkezinde bizi heyecanlandıran bir başka bölge daha vardı. 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında inşa edilen Art Nouveau yapılar, yaratıcılıkta sınır tanımıyor. Onlarca binanın arasında dolaşmak mimari açıdan bir ziyafetti. Letonya Turları İçin Tıklayın
Ortaçağ’a yolculuk
Riga’ya 60 kilometre uzaklıktaki Bauska ise ayrı bir güzel. Bauska Kalesi ve Rundale Sarayı görülmeye değer. Yeşillikler içinde gideceğiniz yol, sizi Avrupa’nın en güzel saraylarından biri olan Rundale Sarayı’na götürüyor. 1736-1740 yılları arasında yapımı tamamlanan Rundale Sarayı, Letonya Dükü Ernst Johann’ın yazlık sarayı olarak yaptırılmış, Barok ve Rokoko tarzında inşa edilmiş sarayın bahçesi, Fransız tarzında düzenlenmiş. Ve en keyifli yolcuklarımızdan birini de Sigulda’ya yaptık. Riga’ya 51 kilometre uzaklıktaki, Letonya’nın en güzel merkezlerinden kabul edilen şehirde; Sigulda Kalesi, Gauja Milli Parkı, Gutman Mağarası, Turaida Kalesi ve Müzesi var. Kalelerin arasında gezerken kendimizi Ortaçağ Avrupası’nda hissettik. Sigulda; yemyeşil ağaçları, ovaları, Gauja Nehri’nden oluşan muhteşem doğası ile insanı büyülüyor.
Cesis Türk Şehitliği
Başkent Riga’ya 90 kilometre uzaklıktaki Cesis şehrinde bir Türk Şehitliği bulunuyor. 1877-1878 Osmanlı- Rus harbinde yaralanan ve Ruslar’a esir düşen askerlerimizin bir bölümü bugünkü Letonya topraklarına getirilmiş. Ancak, aldıkları yaralar ve yakalandıkları hastalıklardan dolayı hepsi bir süre sonra hayatlarını kaybetmiş ve bunlardan bir kısmı Cesis’teki mezarlığa defnedilmiş. Şehitlik, 1937 yılında o dönemde Tallin Büyükelçiliğimizin girişimleriyle bugünkü anıt mezara dönüştürülmüş. Mevcut kayıtlara göre burada, isimleri tespit edilebilen 26 şehidimiz yatıyor. Her mezarda sembolik olarak üzerinde ayyıldız olan birer taş bulunuyor. Cesis’te toplam 163 şehidin bulunduğu yolunda bilgiler de mevcut. Letonya’ya da akredite Varşova Askeri Ataşeliğimiz ile Letonya Savaş Mezarlıkları Komitesi arasında, şehitliğin bakım ve onarımı, bölgede olabilecek diğer şehit mezarlarının araştırılması ve nakli ile mezar inşası konularını düzenleyen bir iş birliği protokolü imzalanmış. Şehitlik 2005 tarihinde açılmış. Diğer Baltık Ülkeri Turları İçin Tıklayın
Somon Matar ve Tereyağ
Gelelim yiyecek içecek olayına. Letonya’da bir Türk olarak hiç zorlanmadık. Tereyağı ve süt ürünleri konusunda zengin olan ülkede kahvaltıda aradığımız tek şey, beyaz peynir oldu. Gittiğimiz her restoranın farklı bir menü anlayışı vardı. Ancak hepsi servise salata ile başladı. Bazı yerlerde ise açılışı mantarlı çorbayla yaptılar. Mantar, Letonlar’ın vazgeçilmezi. Baharla birlikte herkes ormanlara dalıp orman meyveleri ve birbirinden lezzetli mantarlar topluyor. Baltık Denizi’nden çıkan balıklar ise çok lezzetliydi. Tatlıların hepsi hafifti. Letonlar ağır tatlı sevmiyormuş. Turistlik birkaç mekanda ise kimsenin başını şişirmeden yöresel müzik yapıyorlar. Letonlar’a özgü bir kahveye rastlamadık ama bitkisel çayları çok sevdiklerini gözlemledik. Çeşitli ve lezzetli ekmekleri var ancak fazla tüketmiyorlar. Kepekli ekmekleri ise çok leziz. ‘Kuzeyin Paris’i’ diye de bilinen Riga’da neredeyse herkes İngilizce biliyor. Büyük otellerin roof katları ise eşsiz bir şehir manzarası sunuyor. Fiyatlar Avrupa ortalamasında sayılabilir. Hediyelik olarak dostlarınıza Leton el emeği ahşap ürünler alabilirsiniz. En İyi Fiyat ve Sservis Garantisiyle Riga Turları için tıklayın