Sizi Sofya’nın sadece 500 km. doğusunda ve Varna’nın birkaç km. kuzeyinde yer alıp Bulgar Karadeniz kıyısının en gözde saraylarından Evksinograd’a götürelim, ne dersiniz?
Bu mekanla ilgili efsanelerden birine göre 1821 yılında burada ‘Aziz Dimitır’ adında bir manastır inşa edilmiştir. O zaman bu bölgede oturan Rum topluluğunun mülkiyeti olan manastırla civar bölgesi bundan sonra 1878’de ulusal egemenliğine kavuşan Bulgaristan’ın ilk prensi Aleksandır Batenberg’e hediye edilmiştir.
Rehber Vanya Kisöva şunları anlatıyor:
“Alekdandır Batenberg’in isminden hareketle Evksinograd’ın ilk ismi Sandrovo olmuş.Batenberg’in 1886’da tahttan indirilmesinden sonra yerini Prens 1. Ferdinand alıyor. Eşinin teklifi üzerine saraya şimdiki ismi veriliyor. Evksinograd ismi “Konuksever deniz kıyısındaki kent” anlamındadır.
Saray, Fransız Rönesans sarayları üslûbunda Viyanalı bir mimarın tarasımı üzerine inşa edilmiştir. Üç katlı sarayın birinci katında kabul ve çalışma odaları, şimdi de devlet zirvesinin toplantılarının yapıldığı aynalı salon yer alıyor.”
Evksinograd sarayının giriş kapısından çar ikametgahına kadar yemyeşil bir bahçeden geçiliyor. Kışın bütün çiçekler özel Hollandalı ve Fransız camekanlarında korunuyor.Bahçeli parkın yapımına 1891’de Alman peyzaj mimarları ve dendroloji, yani ağaçbilim uzmanlarının tasarımlarıyla başlanıyor. Mekan çok taşlı olduğundan Kamçiya nehri bölgesinden binlerce öküz arabasıyla toprak taşınıyor. İtalya, Fransa ve Amerika’dan 330 bitki türü de getiriliyor.
Error, group does not exist! Check your syntax! (ID: 19)Evksinograd parkındaki bahçeler iki üslûpte yapılmıştır. Büyük çimenliğin İngiliz parklarıyla ilişkisi var, sarayın ön cephesinde yeşilliğe bürünen teraçalar ise Fransız peyzaj mimarlığına özgüdür. Burada zambaklı göl, denizlerin tanrısı Neptün’un bir heykeli yer alıyor. Üzüm bağları da hemen dikkatleri üzerinde toplar. Evksinograd’da dört cins beyaz üzüm yetiştirilir.
Rehber Vanya Kisköva devamla şunları anlatıyor:
“Bunlar Vratsa misketi, chardonnay, traminer ve Alman riesling türleridir. Biz üzümleri topluyor, işliyor ve ondan şarap üretiyoruz. Mahzenimiz 1891’de kurulmuştur. Ozgün görünümünü koruması için o zamandan beri içinde hiçbir değişiklik yapılmamıştır. ‘Evsinyak’ adlı ünlü Evksinograd kanyağı 10 ve 20 yıl süreyle yıllanıyor.Burada üretilen ilk beyaz şarap 5484 numarası ile tanınıyor ve Evksinograd’ın sembolüdür.”
Evksinograd mahzeninde üretilen beyaz şarapların degüstasyonu, gezimizden aldığımız zevkin ayrılmaz bir parçası. Biz sarayın salonlarını da bir bir dolaşmaya koyuluyoruz. Daha girişinde Bourbonlar hanedanı tarafından Prens Ferdinand’a hediye edilen çok görkemli bir avize karşımıza çıkıyor. Kabul odasından geçerken ünlü Bulgar ressamlarının tablolarını görmek mümkün.
Ardından ‘Beyaz’ ve ‘Çin’ salonları geliyor. Çin salonunun vitrinli bir dolabında Çar ailesinin koleksiyonundan otantik bir Çin porselen takımı muhafaza ediliyor. Bulgar resim ssanatının klasiği olarak kabul edilen Zlatyu Boyaciev’in ünlü bir tablosu da burasını süslüyor. Saraydaki mobilyalar orijinaldir.
Rehber Vanya Kisöva sözlerini şöyle bağlıyor:
“ Burası ‘Aynalı salon’.Aynalar, salonun çok büyük olduğu izlenimini verir. Birinci Ferdinand zamanında bu salonda çok kıymetli konuklar ağırlanıyormuş. Evksinograd, prensin çok sevdiği yaz ikametgahıymış. Şimdi de burada devlet zirvesinin görüşme ve toplantıları yapılır. Müzik salonundaki kuyruklu piyano otantiktir. Salonun çok iyi akustiği var.
Sarayın ikinci katında çar ve çariçenin yatak ve çalışma odaları, çocuk yatak odası yer alıyor. Üçüncü katta misafirlere ayrılan odalar bulunuyor.” (Bulgaristan Radyosu)