Mercan kayalıklarıyla çevrili küçük bir adadasınız, masmavi deniz sanki kocaman bir akvaryumu andırıyor.
Kumsalları ise karşı koyulmaz çekiciliği ile sizi kışkırtıyor. Güleryüzlü insanlar, kölelik müziği Sega ile dans edip, şarkılar söylüyor. Gözünüzü açın, şimdi Mauritius’tasınız.
Hint Okyanusu’nun güneyinde, Madagaskar Adası’nın yakınında yer alan Mauritius’a İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan yaklaşık 13 saatlik bir uçuş sonrası varıyoruz. 1.849 kilometrekarelik yüzölçümüyle İstanbul’un sadece üçte biri büyüklüğündeki bu adada, 1 milyon 300 bin kişi yaşıyor.
Muritius’da sıcaklık tüm yıl boyunca 24-30 derece arasında değişiyor. Tatil için en ideal zaman ise Aralık’tan Şubat’a kadar olan dönem.
Mauritis, 1715 yılında Fransızlar, 1810 yılında da İngilizler tarafından işgal edilmiş. Adaya hakim olan ulusların her biri kültürlerini de buraya taşımış ve ortaya çok renkli, çok dinli bir medeniyet çıkmış. Ülkede Hinduizm, Müslümanlık ve Budizm olmak üzere 3 farklı din hakim.
Nüfusun çoğunluğunu Hintliler oluşturuyor. Ayrıca adada Afrikalılar, Fransızlar, İngilizler ve Çinliler de yaşıyor. Resmi dil İngilizce olmasına rağmen sokakta ve evde İngilizce ve Fransızca karışımından oluşan Creole’ce kullanılıyor.
Adanın yüzde 40’ı şeker kamışı tarlalarıyla kaplı. Ada halkının asıl gelir kaynağını da şeker kamışı oluşturuyor. Mauritius, yirmiden fazla rafinerisiyle, yılda 650 bin ton şeker ihracatı gerçekliştiriyor.
Ada, ikinci önemli gelir kaynağını turizmden sağlıyor.
Mauritius, tam anlamıyla bir deniz cenneti olduğu için oteller müşterilerine her türlü deniz sporu için gerekli şartları hazırlıyor. Denizin dibine, mercan adalarının muhteşem görüntüsü ve bodur ağaç kümelerinin içinden geçerek ulaşıyorsunuz. Su öylesine berrak ki, dipte gördüğünüz bitkileri, mercanları, elinizi uzatsanız tutacak gibi oluyorsunuz.
Mauritius’un en büyük şehri Port Louis. Ülkenin aynı zamanda başkenti olan Port Louis, Süveyş Kanalı kuruluncaya kadar, Avrupa’dan Hindistan’a giden gemiler için konaklama yeri olarak kullanılmış. Adanın en yüksek binaları burada. Ciddi bir trafik problemi yaşanan şehirde araçlardan çok motosikletler kullanılıyor.
Port Louis’i ziyaretçiler için cazip kılan en önemli özelliği şehir merkezindeki halk pazarı. Tropikal meyve ve sebzelerin taze taze satışa çıkarıldığı pazar, günün her saati dolup taşıyor.
Halk pazarının hemen karşısında bizim Kapalı Çarşı’yı andıran dükkanlar ise daha çok turistlere hitap ediyor. Burada hasır çanta ve şapkalardan, sari kumaşına, ahşap heykellerden adaya özgü taşlardan yapılmış takılara kadar yüzlerce çeşit hediyelik eşya satılıyor.
Port Louis’deki China Town mutlaka görülmesi gereken bir yer. Zaten şehri gezerken adımlarınız sizi ister istemez China Town’a çıkarıyor. Gezimiz sırasında aynı bölgede 152 yıl önce burada yapılmış ilk camiyi de görüntülüyoruz.
Balayı cenneti olarak da bilinen Mauritius, başka bir zenginliği, botanik bahçeleriyle ünlü. Port Louis’nin kuzeyinde bulunan Pamplemouses Botanik Bahçesi, gezilecek yerler arasında en önde geliyor. Dünyadaki en ilginç bitkilerin bulunduğu bu park, dev su zambakları ve 60 yılda bir çiçek açan Talipot Palmiyeleri ile ünlü. Burada romantik bir yürüyüş yapabilir ve ilginç renkteki, egzotik kokulu bitkileri inceleyebilirsiniz.
Pamplemouses, diğer adıyla Kraliyet Botanik Bahçesi, 1753 yılında Fusée-Aublet isimli Fransız botanikçi tarafından kurulmuş. 1767 yılında meslektaşı Pierre Poivre’nin farklı kıtalardan yüzlerce tür ağacı buraya getirmesiyle Pamlemousses, dünyanın en renkli botanik bahçelerinden biri olmuş.
Pamplemousses’teki ağaçlardan en ilginci Bleeding Trees yani Kanayan Ağaç.
Ağaca, gövdesinden kırmızı renkli bir sıvı salgıladığı için bu ad verilmiş.
Kuruduğu zaman kristala dönüşen kırmızı renkli bu maddeden ilaç yapılıyor ve egzema tedavisinde kullanılıyormuş.
Ancak Pamplemousses’in en göz alıcı yeri, içinde nilüferlerin bulunduğu küçük havuz. Suyun ortasında tepsiyi andıran yüzlerce nilüfer çok renkli bir görüntü oluşturuyor. Dünya genelinde 40 farklı türü bulunan bu bitki sıcak tropikal iklimin yanı sıra Kanada ve Alaska gibi soğuk bölgelerde de yaşıyor. Nilüferlerin altı dikenli olduğu için sudaki diğer canlılar zarar veremiyor.
Eğer yolunuz bu adaya düşerse size tavsiyemiz şelalerini görmeden dönmeyin.
Ülkenin güneyinde yer alan 167 metre yüksekliğindeki Chamarel Şelalesi’ne, şeker kamışı tarlaları arasından 30 dakikalık bir araba yolculuğundan sonra ulaşılıyor. Şelale, tam karşısında bulunan ve merdivenlenlerle çıkılan tepeden bütün görkemiyle bizi selamlıyor. Turistler bu ziyaretlerini ölümsüzleştirmek ve yeniden gelmek için yapraklar üzerine isimlerini yazıp, dilek tutuyor.
Fatih Yılmaz / Habertürk
Error, group does not exist! Check your syntax! (ID: 22) Error, group does not exist! Check your syntax! (ID: 9)